23 Temmuz 2017 Pazar

EL HAYA ÜL VEL İMAN



EL HAYA ÜL VEL İMAN

Lebalep kopuk dolu sokaklara bir bakın
Çağdaşlık mağdaşlıkmış bırakın lan bırakın
Müsebbibi olanlar sevinip kına yakın

Bize ait değildir yanaşılan bu liman
Ne güne kaldık Ya Rabb el haya ül vel iman

Horoz ibiği gibi dikilmiş oğlan saçı
Boynunda sallanıyor katliamcının Haçı
Böyle ucube gençler ana babanın suçu

Yirmi birinci asır gidişat Ahir Zaman
Ne güne kaldık Ya Rabb el haya ül vel iman

Bekâreti zûl sayıp fuhşiyyata çabası
Modanın yırtığından görünüyor kabası
Anası da bilmiyor acep kimdi babası

Kemeri sıkıştırmış profil sanki keman
Ne güne kaldık Ya Rabb el haya ül vel iman

İnsanlık mefhumunu yuvasından uçurmuş
Arsızlık iksirini namusuna içirmiş
Türlü türlü metali derisine geçirmiş

Nedamet ne kelime uzağındadır eman
Ne güne kaldık Ya Rabb el haya ül vel iman

Dünya tersine döndü erkek peşinde kızlar
Ne suratı kızarır ne ar damarı sızlar
Dişi köpek misâli arsız kızı arsızlar

Uzak durun kuduzlar ısırmasınlar aman
Ne güne kaldık Ya Rabb el haya ül vel iman

Ar namus hayâ hicâb doğarken gitmiş sele
Oğlan büyük problem kız oğlandan mesele
Nur mahrumu suratlar kösele mi kösele

Bu öyle bir devir ki yamandan dahi yaman
Ne güne kaldık Ya Rabb el haya ül vel iman

Dünyasını kaplamış esrar eroin sisi
Beynine otağ kurmuş düşüncelerin pisi
Ne Ezan’a hürmet var ne de Vatan sevgisi

Salakların şahıdır bunlardan hayır uman
Ne güne kaldık Ya Rabb el haya ül vel iman

Düşman ilan etmişiz Hakk’a hizmet edeni
Üstelik gerekçesi medenilik nedeni
Atalarımız vahşi Vahşi Batı medeni

Çağdaşlık diye diye halimiz olmuş duman
Ne güne kaldık Ya Rabb el haya ül vel iman

HİDDETÎ’yem birazcık edebe müştak köyler 
Sesime kulak versin Ankara’daki beyler
Müştekiyim diyerek sayıp döktüğüm şeyler

Hakikâtler değil de keşke olsaydı güman
Ne güne kaldık Ya Rabb el haya ül vel iman

FİKRET OĞUZTÜRK

SAKARYA TÜRKÜSÜ



SAKARYA TÜRKÜSÜ

İnsan bu, su misali, kıvrım kıvrım akar ya;
Bir yanda akan benim, öbür yanda Sakarya.

Su iner yokuşlardan, hep basamak basamak;
Benimse alın yazım, yokuşlarda susamak.

Her şey akar, su, tarih, yıldız, insan ve fikir
Oluklar çift; birinden nur akar, birinden kir.

Akışta demetlenmiş, büyük, küçük, kainat;
Şu çıkan buluta bak, bu inen suya inat!

Fakat Sakarya başka, yokuş mu çıkıyor ne,
Kurşundan bir yük binmiş, köpükten gövdesine;

Çatlıyor, yırtınıyor yokuşu sökmek için.
Hey Sakarya, kim demiş suya vurulmaz perçin?

Rabbim isterse, sular büklüm büklüm burulur,
Sırtına Sakarya’nın, Türk tarihi vurulur.

Eyvah, eyvah, Sakaryam, sana mı düştü bu yük?
Bu dava hor, bu dava öksüz, bu dava büyük!..

Ne ağır imtihandır, başındaki, Sakarya!
Binbir başlı kartalı nasıl taşır kanarya?

İnsandır sanıyordum mukaddes yüke hamal;
Hamallık ki, sonunda, ne rütbe var, ne de mal.

Yalnız acı bir lokma, zehirle pişmiş aştan;
Ve ayrılık, anneden, vatandan, arkadaştan;

Şimdi dövün Sakarya, dövünmek vakti bu an;
Kehkeşanlara kaçmış eski günleri an!

Hani Yunus Emre ki, kıyında geziyordu;
Hani ardına çil çil kubbeler serpen ordu?

Nerede kardeşlerin, cömert Nil, yeşil Tuna;
Giden şanlı akıncı, ne gün döner yurduna?

Mermerlerin nabzında hala çarpar mı tekbir?
Bulur mu deli rüzgar o sedayı: Allah bir!

Bütün bunlar sendedir, bu girift bilmeceler;
Sakarya, kandillere katran döktü geceler.

Vicdan azabına es, kayna kayna Sakarya,
Öz yurdunda garipsin, öz vatanında parya!

İnsan üçbeş damla kan, ırmak üçbeş damla su;
Bir hayata çattık ki, hayata kurmuş pusu.

Geldi ölümlü yalan, gitti ölümsüz gerçek;
Siz, hayat süren leşler, sizi kim diriltecek?

Kafdağını aşsalar, belki çeker de bir kıl!
Bu ifritten sualin, kılını çekmez akıl!

Sakarya, saf çocuğu, masum Anadolu’nun,
Divanesi ikimiz kaldık Allah yolunun!

Sen ve Ben, gözyaşıyla ıslanmış hamurdanız;
Rengimize baksınlar, kandan ve çamurdanız!

Akrebin kıskacında yoğurmuş bizi kader;
Aldırma, böyle gelmiş, bu dünya böyle gider!

Bana kefendir yatak, sana tabuttur havuz;
Sen kıvrıl, ben gideyim, son Peygamber kılavuz!

Yol onun, varlık onun, gerisi hep angarya;
Yüzüstü çok süründün, ayağa kalk, Sakarya!..

Necip Fazıl KISAKÜREK