29 Kasım 2018 Perşembe

CANIM KURBAN OLSUN


CANIM KURBAN OLSUN

Canım kurban olsun senin yoluna
Adı güzel kendi güzel Muhammed
Gel şefaat eyle kemter kuluna
Adı güzel kendi güzel Muhmamed

Mümin olanların çoktur cefası
Ahirette vardır zevk-ü sefası
Onsekizbin alemin Mustafası
Adı güzel kendi güzel Muhammed

Yunus der neylerem cihanı sensiz
Sen hak peygambersin şeksiz gümansız
Sana inanmayan gider imansız
Adı güzel kendi güzel Muhammed

YUNUS EMRE

YALVARIŞ


YALVARIŞ

Ya Rab bu hasrete can dayanmıyor;
Zaman kısa, ben yorgunum, yol uzun.
Her adımda bir engel var, salmıyor,
Zaman kısa, ben yorgunum, yol uzun.

Mümkün mü bu yolda maksuda ermek?
Mümkün mü sılada dost yüzü görmek?
Aşığa ar gelir geriye dönmek;
Zaman kısa, ben yorgunum, yol uzun.

Çekilmez bir şelek vurdun arkama;
Şaşırdım yollarda kaldım, akşama.
Umudum her zaman bakidir amma,
Zaman kısa, ben yorgunum, yol uzun.

Sevip sevilmemek varsa kaderde,
Hangi doktor ilaç verir bu derde?
Hastayım, susuzum gurbet illerde;
Zaman kısa, ben yorgunum, yol uzun.

Ey hanlar hanını halkeden Hancı!
Bir yudum aşkınla doğdu bu sancı.
Ey fakir ekmeği, Mümin inancı!
Zaman kısa, ben yorgunum, yol uzun.

Abdurrahim Karakoç

HİZBİ KUR'ANIZ Kİ...


HİZBİ KUR'ANIZ Kİ...
Hizbi Kuranızki Candan geçmişiz Merdaneyiz
Vuslatı yezdanı gaye etmişiz pervaneyiz...

Dini Hakkı ihya için koymuşuz başımızı...
Hakim kılıp KURAN'I sileceğiz yaşımızı..


Olacağız kurban HAKKA tekbaşımıza kalsakta..
ESRAR-I İMANA ta ezelden olduk aşina..


Feyzi kuran nuru iman ahdımız peymanımız
Hep feda olsun bu yolda canımız cananımız


Can feda ettik şeriat uğruna UKBA için
Yıkmışız biz panumanı KABE i ürya için


Korkumuz yok birdeli dünya için bedmayeden
Hak için geçtik ömürden haneden sermayeden...

NAAT


NAAT
Seccaden kumlardı..
…………………………..
…………………………..
Devirlerden, diyarlardan
Gelip, göklerde buluşan
Ezanların vardı! .
Mescit mümin, minber mümin…
Taşardı kubbelerden tekbir,
Dolardı kubbelere “amin”..
Ve mübarek geceler dualarımız;
Geri gelmeyen dualardı…
Geceler ki pırıl pırıl
Kandillerin yanardı..
Kapına gelenler ya Muhammed,
- uzaktan, yakından –
Mümin döndüler kapından…
Besmele, ekmeğimizin bereketiydi;
İki dünyada aziz ümmet,
Muhammed ümmetiydi…
Konsun – yine - pervazlara
Güvercinler,
“hu hu” lara karışsın
Aminler,
Mübarek akşamdır;
Gelin ey fatihalar, yasinler…
Şimdi seni ananlar,
Anıyor ağlar gibi…
Ey yetimler yetimi,
Ey garipler garibi;
Düşkünlerin kanadıydın
Yoksulların sahibi..
Nerde kaldın ey resul,
Nerde kaldın ey nebi! ..
Günler ne günlerdi, ya
Muhammed! ..
Çağlar ne çağlardı;
Daha dünyaya gelmeden
Müminlerin vardı…
Ve bir gün ki gaflet
Çöller kadardı,
Halime’nin kucağında,
Abdullahın yetimi,
Amine’nin emaneti ağlardı..
Hatice’nin goncası
Aişe’nin gülüydün..
Ümmetin göz bebeği
Göklerinresulüydün..
Elçi geldin, elçiler gönderdin;
Ruhunu Allah’a; elini ümmetine verdin,
Beşiğin, yurdun, yuvan
Mekke’de bunalırsan;
Medine’ye göçerdin..
Biz,
Bu dünyadan nereye
Göçelim ya Muhammed!
Yeryüzünde riya, inkar, hıyanet
Altın devrini yaşıyor…
Diller, sayfalar, satırlar
“ebu leheb öldü” diyorlar;
Ebu leheb ölmedi ya Muhammed!
Ebu cehil; kıt’alar dolaşıyor…
Neler duydu şu dünyada
Mevlidine hayran kulaklarımız;
Ne adlar ezberledi ey nebi!
Adına alışkın dudaklarımız..
Artık yolunu bilmiyor,
Artık yolunu unuttu
Ayaklarımız
Kabene siyahlar
Yakışmamıştır ya Muhammed!
Bugünkü kadar!
Hased gururla savaşta;
Gurur; kaf dağında derebeyi..
Onu da yaralarlar kanadından
Gelse bir şefkat meleği..
İyiliğin türbesine,
Türbedar oldu iyi..
Vicdanlar sakat
Çıkmadan ya Muhammed yarına!
İyilikler getir, güzellikler getir
Adem oğullarına…
Şu gördüğün duvarlar ki
Kimi taiftir, kimi hayberdir…
Fethedemedik ya Muhammed
Senelerdir…
Ne doğruluk, ne doğru;
Ne iyilik, ne iyi;
Bahçende en güzel dal,
Unuttu yemiş vermeyi…
Günahın kursağında
Haramların peteği..
Bayram yaptı yabanlar
Semave’yi boşaltıp;
Save’yi dolduranlar
Atını hendeklerden – bir atlayışta –
Aşırdı aşıranlar..
Ağlasın yesrib!
Ağlasın selmanlar…
Gözleri perdeleyen toprak,
Yüzlere serptiğin topraktı…
Yere dökülmeyecekti ey nebi!
Yabanların gözünde kalacaktı!
Konsun – yine - pervazlara
Güvercinler,
“hu hu” lara karışsın
Aminler,…
Mübarek akşamdır;
Gelin ey fatihalar, yasinler…
Ne oldu ey bulut,
Gölgelediğin başlar?
Hatırında mı ey yol,
Bir aziz yolcuyla
Aşarak dağlar, taşlar
Kafile kafile, kervan kervan
Şimale giden yoldaşlar….
Uçsuz bucaksız çöllerde
Yine izler gelenlerin;
Yollar gideceklerindir….
Şu tekbir getiren mağara,
Örümceklerin değil;
Peygamberlerindir, meleklerindir.
Örümcek ne havada
Ne suda, ne yerdeydi
Hakkı göremeyen
Gözlerdeydi
Şu kuytu cinlerin mi, perilerin yurdu mu,
Şu yuva ki bilinmez;
Kuşları hüdhüd müdür, güvercin mi
Kumru mu..
Kuşlarını bir sabah,
Medine’ye uçurdu mu..
Ey abva’da yatan ölü,
Bahçende açtı dünyanın
En güzel gülü;
Hatıran uyusun çöllerin,
Ilık kumlarıyla örtülü..
Dinleyene hala
Çöller ses verir….
Yaleyl, susar,
Uğultular gelir…
Mersiye okur uhud,
Kaside söyler bedir;
Sen de bir hac günü
Başta muhammed, yanında
Ebu bekir,
Gidenlerin yüz bin olup dönüşünü,
Destan yap ey şehir!
Konsun – yine - pervazlara
Güvercinler,
“hu hu” lara karışsın
Aminler,…
Mübarek akşamdır;
Gelin ey fatihalar, yasinler…
Vicdanlar sakat
Çıkmadan ya Muhammed yarına!
İyiliklerle gel, güzelliklerle gel
Adem oğullarına…
Yüreklerden taşsın
Yine imanlar!
Itri, bestelesin tekbirini;
Evliya okusun kur’anlar..
Ve kur’anı göz nuruyla çoğaltsın
Kayışzade osmanlar…
Na’tını galib yazsın, mevlidini
Süleymanlar..
Sütunları, kemerleri, kubbeleriyle
Geri gelsin sinanlar..
Çarpılsın, hakikat niyetine
Cenaze namazı kıldıranlar!
Gel ey Muhammed!
Bahardır
Dudaklar ardında saklı
“amin”lerimiz vardır..
Hacdan döner gibi gel……….
Miraçtan iner gibi gel………..
Bekliyoruz yıllardır!
Bulutlar kanat, ruzgar kanat;
Hızır kanat, cibril kanat,
Nisan kanat, bahar kanat;
Ayetlerini ezber bilen,
Yapraklar kanat…
Açılsın göklerin kapıları
Açılsın perdeler, kat kat..
Çöllere dökülsün yıldızlar,
Dizilsin yollarına
Yetimler, günahsızlar..
Çöl gecelerinden yanık
Türküler yapan kızlar
Sancağını saçlarıyla dokusun;
Bilal-i habeşi sustuysa;
Ezanlarını davud okusun!
Konsun – yine - pervazlara
Güvercinler,
“hu hu” lara karışsın
Aminler,…
Mübarek akşamdır;
Gelin ey fatihalar, yasinler…
Arif Nihat Asya

EĞER


EĞER

Eğer bir gün Peygamber Efendimiz ziyaretinize gelse,
Yalnızca birkaç günlüğüne aniden çalsa kapınızı,
Merak ediyorum neler yapacağınızı…
Biliyorum ama
Böylesine şerefli bir konuğa açacağınızı en güzel odanızı,
Ona sunacağınız yemeklerin en iyisi olacağını,
Ve inandırmaya çalışacağınızı,
Onu evinizde görüyor olmaktan mutluluk duyacağınızı;
Gerçekten evinizde ona hizmet etmekten alacağınız hazzı.
Fakat söyleyin bana,
Efendimizi evinize doğru gelirken gördüğünüzde,
Onu kapıda mı karşılayacaksınız?
Yoksa onu içeri almadan önce, aceleyle,
Bazı dergileri, gazeteleri çarçabuk saklayıp
Yerine Kur’anı mı koyacaksınız?
Peki hala Amerikan filimlerini seyredecek misiniz televizyonda?
Yoksa kapatmaya mı koşacaksınız aceleyle,
O size kızmadan önce?
Kimbilir?
Belki de ağzınızdan hiç çıkmamış olmasını mı dilerdiniz,
Hatırlayamadığınız en son çirkin kelimeyi…
Peki ya dünyalık müziğinizi, kasetlerinizi de saklayacak mısınız?
Ve bunun yerine ortalığa,
Kitaplığınızın raflarında tozlanmış,
Hadis kitapları mı çıkaracaksınız?
Hemence içeriye girmesine izin verecek misiniz?
Yoksa teleşla ne yapayım diyerek,
Sağa sola mı koşturacaksınız?
Merak ediyorum:
Eğer Peygamber Efendimiz,
Bir kaç günlüğüne sizinle birlikte yaşasa,
Yapmaya devam edecek misiniz,
Her zaman yaptığınız şeyleri?
Ailenizdeki sohbetler eski halini koruyacak mı?
Her yemekten sonra sofra duası etmeyi,
Yine zor mu bulacaksınız?
Hiç yüzünüzü asmadan,
Oflayıp puflamadan,
Her vakit namazınızı kılacak mısınız?
Ya sabah namazı için,
Sıcacık yatağınızından,
Erkenden fırlayacak mısınız?
Peki ya yine mırıldanacak mısınız,
Her zaman söylediğiniz şarkıları?
Ve okuyacak mısınız,
Her zaman okuduğunuz kitapları?
Peki bilmesine izin verecek misiniz,
Aklınızın ve ruhunuzun beslendiği şeyleri?
Yoksa hiç bilmemesini mi isterdiniz?
Şöyle diyelim ya da:
Gideceğiniz her yere götürebilecek misiniz Peygamberi de?
Yoksa birkaç günlüğüne değişecek mi planlarınız?
Tanıştırmaktan onur duyacak mısınız en yakın arkadaşınızı onunla?
Yoksa hiç karşılaşmamalarını mı umardınız,
Peygamberin ziyareti bitene dek birbirleriyle?
Şimdi söyleyin açık yüreklilikle,
Onun kalmasını ister misiniz sizinle?
Sonsuza dek, hep birlikte…
Yoksa rahat bir nefes mi alacaksınız,
Ziyareti bitip gittiğinde?
Gerçekten bilmek ilgi çekici olabilir değil mi?
Bilmek ve düşünmek,
Eğer bir gün Peygamber Efendimiz ziyaretinize gelse
Yapacağımız şeyleri…
Eğer bir gün Peygamber Efendimiz ziyaretinize gelse,
Yalnızca birkaç günlüğüne aniden çalsa kapınızı,
Merak ediyorum neler yapacağınızı …

İbrahim SADRi

AYASOFYA GARİPTİ,BEN AĞLAMAKLI


AYASOFYA GARİPTİ,BEN AĞLAMAKLI
Dolaştım İstanbul’u sabaha karşı
Aşiyan,Eyüp Sultan,Kapalıçarşı
İçimdeki hüzünle durdum önünde,
Ayasofya garipti,ben ağlamaklı
Şimdi Eyüp’teyim ben,sabah namazı
Hiçbir yerde bulamam burdaki hazzı
İndim Sultan Ahmet’e bir hüzün sardı
Ayasofya garipti,ben ağlamaklı
Gözlerim kan çanağı çıktım dışarı
Caminin tam önünde simitçi hacı
Kan kırmızı o çayda yine o vardı
Ayasofya garipti,ben ağlamaklı
Ne zaman, ne zaman Ayasofyam açılacak?
Ne zaman, içi yananlara su serpilecek?
Ne zaman, haçlının pis eli kırılacak?
Ne zaman, Ayasofyamda namazlar kılınacak?
Ne zaman, gülmeyen yüzler gülecek?
Ne zaman, akan gözyaşları silinecek?
Ne zaman, Ayasofyam tam bizim olacak?
Ne zaman, Fatihin hediyesi liyakatını bulacak?
Ne zaman, yok mu bu sese kulak verecek?
Ne zaman? Ne zaman? Ne zaman? Ne zaman?
ESAD ASLAN